Monday, January 15, 2007

Ne kadar guzel ne kadar manidar


Bayrak

Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü !
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver !
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.
Yurda ay yıldızın ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün.
Kızıllığında ısındık,
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün.
Gölgene sığındık.

Ey, şimdi süzgün, rüzgarlârda dalgalan;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim;
Yeryüzünde yer beğen:
Nereye dikilmek istersen
Söyle seni oraya dikeyim!


Arif Nihat Asya

Wednesday, January 03, 2007

Bu kitaplarin dili cok agir ama....

Bloguma didaktik seyleri yazmayi sevmiyorum ama gonul bu dertle dolup tasinca paylasmak gerek diye dusundum. Herhalde tarihte dil kaynaklarini bu kadar hizla kaybeden ve hatta sozluklerine kelime eklemek yerine sozluklerinden kelime atan(?!!!) -hem de binlerce- bir millet daha yoktur bizim gibi. Ingilizce dili dunya dili olmasini gururla ilan ederken, dile baska milletlerin dilinden giren sozcuklere sahip cikip kendinin yapmasini bilmisti. Bizse cihan devleti kadar genis olan dilimizi gururla gelistirmek dururken, yabanci kelimeleri veya Arapca-Farsca kokenli kelimleri dusman ilan ederek nasil yuzlerce yillik medeniyetimizden kaybetmisiz. Zenci kelimelerdi onlar, tu-kakaydi. Artik paranoya noktasina ulasan "hassas" "Turkcecilige" en guzel ornek, Arapca ve Farsca kokenli Turkce kelimeleri konusmayi bize siddetle yasaklayan lise edebiyat ogretmenimizdi. Daha okuldaki ilk gunumuzde, ust siniftaki ogrencilerin endiseli uyarilariyla "m" harfiyle baslayan hicbir kelimeyi kullanmama tavsiyesi aldik cunku olaki hocamizin gazabina ugrayabilir, gunu gelince "masa" kelimesinin bile bu koklerden geldigi soylenebilirdi. Bu trajikomiklikler icinde yatili okul gunleri hizla gecerken, edebiyat derslerinde, Baudlaire'i, Molier'i, Montaigne'i, Montesqiou" yu okur, is Mehmet Akif'e gelince burun kivirirdik ve anlamazdik da...

Universitede aldigim harika egitim vesilesiyle kendi kultur ve tarih kaynaklarimizla daha cok hasir nesir olunca, bizim asrimizin buyuk alimlerinden, milliyetci ve kultur uzmani Erol Gungor'un bir kitabindaki su sahane yorumuyla karsilastim: Turkce'yi Orta Asya steplerinde konusuldugu halinde dondurmeye calismak, olgun yastaki bir insanin, konustugu dili yasaklamak ve bebeklik zamanindaki dilini kullanmasini taleb etmek gibidir". Evet, medeniyetin gelismesinin gostergesidir dilin gelismesi, ve de dilin zenginligi hep ovunc kaynagi olmalidir.

Hem ne demis Dede Diderot:
" Butun umidlerimizin temeli dil. O istikrara kavusmaz ve gelecek nesillere butun kemaliyle aktarilmazsa, yazdiklarimizin yarinindan nasil emin olabiliriz?"

Velakin biz boyle dusunsek de, daha 40-50 yil oncenin dil zenginliginden tamamen uzak bir nesiliz. Dili agir kitap demek istemiyorum ve dili zengin kitap diyorum, boyle kitaplari okurken hep icimizde bir ses olarak duydugumuz, "ama bunun dili cok agir, anlamadigimiz kelimeler var" serzenislerimizi nasil karsilamak gerekir? Kitabin amaci bize ogretmek, bizi zorlamak ve gelistirmek degilmidir? Kitabin dilinin halihazirdaki seviyemize inmesini beklemek bize ne kazandirir ve makul bir istek midir? Eksigi olan agir-zengin dilli kitaplar midir yoksa kelime hazinesi gerektiginden cok az bizler mi? Yoksa olgun insanlar bebek dilini ogrenip hep oyle mi konusmali? Bebeklerin bizim dilimizi ogrenmeleri onlari zorlayacagi icin yormayalim mi bundan sonra yavrucaklari?

Siz ne dersiniz?