Wednesday, January 03, 2007

Bu kitaplarin dili cok agir ama....

Bloguma didaktik seyleri yazmayi sevmiyorum ama gonul bu dertle dolup tasinca paylasmak gerek diye dusundum. Herhalde tarihte dil kaynaklarini bu kadar hizla kaybeden ve hatta sozluklerine kelime eklemek yerine sozluklerinden kelime atan(?!!!) -hem de binlerce- bir millet daha yoktur bizim gibi. Ingilizce dili dunya dili olmasini gururla ilan ederken, dile baska milletlerin dilinden giren sozcuklere sahip cikip kendinin yapmasini bilmisti. Bizse cihan devleti kadar genis olan dilimizi gururla gelistirmek dururken, yabanci kelimeleri veya Arapca-Farsca kokenli kelimleri dusman ilan ederek nasil yuzlerce yillik medeniyetimizden kaybetmisiz. Zenci kelimelerdi onlar, tu-kakaydi. Artik paranoya noktasina ulasan "hassas" "Turkcecilige" en guzel ornek, Arapca ve Farsca kokenli Turkce kelimeleri konusmayi bize siddetle yasaklayan lise edebiyat ogretmenimizdi. Daha okuldaki ilk gunumuzde, ust siniftaki ogrencilerin endiseli uyarilariyla "m" harfiyle baslayan hicbir kelimeyi kullanmama tavsiyesi aldik cunku olaki hocamizin gazabina ugrayabilir, gunu gelince "masa" kelimesinin bile bu koklerden geldigi soylenebilirdi. Bu trajikomiklikler icinde yatili okul gunleri hizla gecerken, edebiyat derslerinde, Baudlaire'i, Molier'i, Montaigne'i, Montesqiou" yu okur, is Mehmet Akif'e gelince burun kivirirdik ve anlamazdik da...

Universitede aldigim harika egitim vesilesiyle kendi kultur ve tarih kaynaklarimizla daha cok hasir nesir olunca, bizim asrimizin buyuk alimlerinden, milliyetci ve kultur uzmani Erol Gungor'un bir kitabindaki su sahane yorumuyla karsilastim: Turkce'yi Orta Asya steplerinde konusuldugu halinde dondurmeye calismak, olgun yastaki bir insanin, konustugu dili yasaklamak ve bebeklik zamanindaki dilini kullanmasini taleb etmek gibidir". Evet, medeniyetin gelismesinin gostergesidir dilin gelismesi, ve de dilin zenginligi hep ovunc kaynagi olmalidir.

Hem ne demis Dede Diderot:
" Butun umidlerimizin temeli dil. O istikrara kavusmaz ve gelecek nesillere butun kemaliyle aktarilmazsa, yazdiklarimizin yarinindan nasil emin olabiliriz?"

Velakin biz boyle dusunsek de, daha 40-50 yil oncenin dil zenginliginden tamamen uzak bir nesiliz. Dili agir kitap demek istemiyorum ve dili zengin kitap diyorum, boyle kitaplari okurken hep icimizde bir ses olarak duydugumuz, "ama bunun dili cok agir, anlamadigimiz kelimeler var" serzenislerimizi nasil karsilamak gerekir? Kitabin amaci bize ogretmek, bizi zorlamak ve gelistirmek degilmidir? Kitabin dilinin halihazirdaki seviyemize inmesini beklemek bize ne kazandirir ve makul bir istek midir? Eksigi olan agir-zengin dilli kitaplar midir yoksa kelime hazinesi gerektiginden cok az bizler mi? Yoksa olgun insanlar bebek dilini ogrenip hep oyle mi konusmali? Bebeklerin bizim dilimizi ogrenmeleri onlari zorlayacagi icin yormayalim mi bundan sonra yavrucaklari?

Siz ne dersiniz?

Wednesday, December 13, 2006

Hadi Cengiz Aytmatov'dan bahsedelim biraz

Senaryodan bahsedecegim demistim ama Cengiz Aytmatov hakkinda konusalim istedim cunku cok onemli bir isim. Selvi Boylum al Yazmalim'da gorulen ikilemler, yasam tarzinin degismesi ve insanlarin ayak uydurma cabasi, duygular ve toplumdaki tiplemelerin kisilerde sembollestirilmesi hep Aytmatov'un romanlarinin ozelligi.

Kendisi 1928 Kirgizistan'inda dogmus, ve SSCB duzeninin kurulusunun, koy ve kent kulturlerinin komunist rejimle nasil bir degisime ugradigini birebir izlemis bir genc olarak Stalin doneminin butun acilarini romanlarinda yansitmis.

Tabi Aytmatov'u asil tarihe yazdiran Kirgizlarin unlu Manas Destani'ni derlemis ve yazmis olmasi.

Ben "Gun Olur Asra Bedel" adli romanini okumustum, mukemmeldi, herkese tavsiye ederim. Kitapta Aytmatov'un ozkimligini, kendikokkubbesini unutan. kimliksiz ve soysuzlasan insanlari sembollestirdigi bir ifade var: "Mankurtlasmak". Bu ifade aslinda bir eski cag Turk efsanesinde geciyor -romanda aciklandigi gibi-, beni cok cok etkilemisti, paylasmak istiyorum:

""" (alinti) Aytmatov, baskıcı bir rejimin yerel ve ulusal değerleri silmeye çalıştığı bir zamanda alegrofik imgelerle ulusal kimliğini örten perdeyi aralamayı bilmiş, toplumsal sorunları ve bu sorunların derin yapılarını zamanın gündemine taşıma olanağını yaratmış ve romanlarıyla insanlığın hizmetine sunmuştur.

Gün Uzar Yüzyıl Olur'da geçmiş ile şu an, gerçekler ile destanlar iç içedir.(Efsaneye gore) Juan Juanlar, Sarı Özek bozkırında yaşayan Naymanların topraklarını istilâ eder.

Tutsak aldıkları Nayman gençlerinin (basinin once derisini acimasizca kazirlar - derisi soyulan - bahar) kafalarına yaş deve derisinden bir başlık geçirirler. Güneş altında kurumaya ve daralmaya başlayan deri, esirlere korkunç acılar verir. Tutsaklar bu işkencenin sonunda ya ölürler ya da mankurtlaşırlar yani belleklerini ve bilinçlerini yitirirler. Juan Juanlar, tutsakların anılarını belleklerinden silmekle, insanlığın bilincini yok etmekle insanlık onurunu ayaklar altına almayı başarmış (?) bir topluluktur.

Mankurtlaşan tutsak artık efendisinden başkasını tanımaz. Ne anasını, ne babasını, ne de bir başka şeyi hatırlar. Ağzı var, dili yoktur artık; isyanı ve itaatsizliği hiç düşünmeyen tek varlıktır yeryüzünde.,

Nayman Ana, mankurt olan oğlunu kurtarmaya çalışan, umut ve korku dolu bir yürekle çalkalanan bir Kırgız anasıdır. Onun mücadelesi, trajediyle bitse de, sonraki yüzyıllarda yaşanacaklara âdeta geçmiş çağlardan, ötelerden bir uyarıdır.

Kırgız ananın trajedisi, bulduğu sandığı bir anda, (ogluna feryat ederek cagirdiginda, oglunun yeni efendilerinin emiryle gozunu kirpmadan ona ok atmasiyla yasanir -bahar) oğlunun okuyla öldürülmesiyle, efsaneden modern topluma bir projeksiyon tutar.

Tarihsel mankurtlaşma, aslında, modern zamanlarda yaşanan mankurtlaşmanın iz düşümüdür âdeta.

Cengiz Aytmatov, romanında "mankurt" kavramını bir sosyoloji terimi yapacak derecede çarpıcı sosyolojik saptama yapar. Mankurt, Aytmatov'dan sonra, geçmişini unutmuş, bedeniyle ve ruhuyla karşı tarafın buyruğu altına girmiş, yeni efendisine yaranmak için kendi değerlerine, ailesine ihanet edenlerin ortak adıdır.

Kaynak:
http://www.kho.edu.tr/kutuphane/kitap/ozetler/00132ozet.htm""""""

Iste bu mankurt kavrami beni cok etkilemisti. Ne dersiniz, mankurtluk gunumuzde de yasiyor mu???

Monday, December 11, 2006

Selvi Boylum Al Yazmalım (Son Sahne)

Evet, lutfen bu son sahneyi yorumlayalim goruslerinizi bekliyorum, esimle o kadar duygulandik ki tekrar tekrar izlerken, ama nasil yorumlarsiniz bu son sahneyi?
Bu posttan sonra bu filmin senaryosuyla ilgili yazmak istiyorum...

Friday, December 08, 2006

yalnizlar dunyasi: care ne ki?

Butun yakinlarimdan vefasizlik gordugum an, kendimi sinirsiz yalnizlik icinde bulunca, ve fani olanlari faniligin icrasinda... tutunacak en saglam ipi aradigimda… Aklima gelir mi ki:

“Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103)”

Ve bu andir insanin duadan baska bir onemi olmadigini anladigi an: “Duaniz olmazsa ne ehemmiyetiniz var” O ki, O’nsuz biz hiciz, yokluga mahkumuz, yalnizlik caresizlik fakirlik ve sonsuz izdirab kaderimiz…

Ve Veysel Karani imdada yetisir dua etmeyi bilmeyen saliklere, yerini ogretir bicare simarik kuluna:
“Allah’im, Rabbim sensin, ben ise senin kulunum…
Sensin Yaratici, ben ise senin tarafindan yaratildim…
Rizik veren sensin, ben ise senin verdigin rizikla besleniyorum…
Mulk sahibi sensin, ben ise senin emir ve tasarrufun altinda bulunan bir kulum…
Gercek izzet sahibi sensin, ben ise aciz ve zelilim.
Hazineleri tukenmeyen zengin sensin, ben ise fakr-i mutlak icinde ihsanina muhtacim…
Gercek hayat sahibi olan ve hayati veren sensin, ben ise hayat verisin olmazsa bir oluyum…
Varligi ebedi olan sensin, ben ise gelip gecici bir faniyim…"

Senle gayri yalnizlik yok, senden gayri sirdasim yok.

bahar

Monday, December 04, 2006

NIJERDE KALDI GOZYASLARIMIZ

Nijer'deki kardeslerimiz bu yilki kitligin da etkisiyle buyuk bir alcik kriziyle karsi karsiya. Yuzbinlerce bebek olmus bu yil. Sebebi ise aclik ve yetersiz beslenme! Bu videoyu izleyelim mutlaka. Yeniden dunyadaki varlik sebebimizin farkina, neden dunyada bulundugumuzun farkina varalim, bu yil amerika'daki arkadaslarimizla bir kampanya baslattik ve bedeli 100 dolar olan kurban payimizi bu yil Nijer'e Turk arkadaslarimizin yardimiyla kesilip dagitilmaya yolluyoruz. Bu guzellige katilmak istermisiniz? Benim ozel mailime baharyagmuru02@yahoo.com'a mail atarsaniz Turkiye icin actigimiz hesap numarasiyla, dunyanin dort bir yanindan ise, burdaki acilan hesaplari kullanarak katilabilirsiniz. Simdiden tesekkurler Nijer'e dualar ve katkilar icin...

Linki buradan tekrar veriyorum:
http://video.google.com/videoplay?docid=-5111351910413406169