Thursday, March 22, 2007

Tarihten bir kac satir...

Biliyor muydunuz?

* "Le Sultan De Rouge" (Kizil sultan) mitleri ile batiya ve doguya Ermeni ve Yahudi lobileri tarafindan tanitilan Ulu Hakan Abdulhamid Han'in aslinda bir sefkat abidesi oldugunu, olum cezalarini cok ender bir kac olay disinda hep iptal ederek hapis cezasina cevirdigini, hatta arabasina bomba koyarak suikast duzenleyen bir ermeniyi affettigini...

* Fatih sultan Mehmed bir sucundan dolayi unlu matematik bilgini Sinan Pasa'yi hapsettiginde, butun alimlerin eylem yaptigini ve eger Sinan Pasa serbest kalmazsa eserlerini yakacaklarini belirtmeleri uzerine padisahin alimi hemen serbest biraktigi gibi, diger alimlere de hicbir olumsuz bakisi olmadigini...

* Canakkale savaslarinda 19.tumen komutani olan Ataturk'un, "Bomba sirti" olarak adlandirilan hadiseyi anlatirken:
" Karsilikli isperler arasindaki uzaklik sekiz metre, yani olum kesin. Birinci siperlerin hicbiri kurtulmayarak olume dusuyor. Ikincidekiler onlarin uzerinde gidiyor. Fakat ne kadar ozenilecek teslimiyetle biliyor musunuz? Oleni goruyor, uc dakikaya kadar olecegini biliyor, en ufak gevseklik gostemriyor. Sarsilmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kuran-i Kerim cennete girmeye hazirlaniyorlar. bilmeyenler kelime-i sehadet getirerek yuruyorlar. Bu Turk askerindeki ruh kuvvetini gosteren sasilacak ve tebrik edilecek bir ornektir. Emin olmalisiniz ki, iste bize Canakkale savaslarini kazandiran bu yuksek ruhtur." dedigini...

*Istanbul'da n siddetli soguklarin 1621 yili, Genc Osman zamaninda yasandigini...Halic'in ve Istanbul Bogazi-nin tamamen dondugunu ve Istanbullullarin Uskudar'dan Eminonu'ye yuruyerek gittiklerini...

Kaynaklar: Mustafa Armagan (Radyo konusmalari) ve Mustafa Turan (Gulduren ve Dusunduren Tarih)

Saturday, February 17, 2007

Ay ve Ayse arzu etmis, buyrun hakkimdaki bilinmeyenler...


Sormus Ayse ve Ay , ben de dedim hay hay...
Evet , mumlama, mimleme , fisleme vesair isimler ile adlandirilan oyuna uzun bir sure once dahil olmusum, ancak simdi firsat bulabildim...

Iste hakkimda pek bilinmeyen bir kac sey...bunlari yazmak tabi komik ve ilginc oldu benim icin...biribrleriyle pek ilgileri yok ama beraberce yazdim...


Kirtasiye malzemelerine buyuk bir tutkunlugum vardir, bir magazaya girince hele de o reyona, renk renk pasteller, marker’lar, dolmakalemler, tukenmezler, kucuk defterler, renkli post-itler, bantlar, gunlukler, silgiler, beni kendimden gecirir…Tabi evde hatiri sayilir bir koleksiyonum var…Ama bunlari kullanmayi ve bitirmeyi de cok severim…

Dunyanin en daginik ve duzensiz insaniyim. Uclarda yasarim, evimin ya her yani topludur, ya da her yani berbattir, evde ya hic yemek yoktur, ya da 4-5 cesit super yemek vardir, bir gun cok kitap okurum, sonra uc gun hic okumam, 1 hafta boyu gezebilirim, sonra bir ay hic canim cekmez…Tabi bunlar anne olduktan sonra mecburen degismeye basladi

Bununla beraber cok titiz huylarim da vardir, mesela bir dizi 100 bolumlukse sadece eglence olsun diye asla gelisiguzel izleyemem. O dizinin butun bolumleri sirayla izlenecek…Oglumun oyuncaklari turlerine gore gruplara ayrilacak ve duzenli kutularinda duracak, birbirine karismayacak..vs…vs…

En buyuk hayallerimden birisi, Turkiyeyi kose bucak gezip, unlu olmadigi icin gizli sakli kalmis tarihi yerlerini ziyaret etmek, her ile, ilceye ugramak ve bunlari belgesel haline getirmek bir ani seklinde…

Hiperaktivite hastaligi diye uretilen durumun 14 tane belirtisi varmis, bugunlerde arastirinca cocuklugumda butun bu bleirtilerin bende oldugunu buldum. Ogretmenlerimin ve vatanimin insaninin her cocuga kendi ozellikleri icinde deger veren ve hareketliligi zeka beliritisi sayan anlayisi olmasaydi, simdi ben de basarili bir ogrenci olmak yerine uyusturucularla beyni dumura ugramis, Amerika’daki bir cok teshis “konulmus” cocuk gibi olacaktim…

Friday, February 09, 2007

Neden simdi Sezai Karakoc?

Uzun bir aradan sonra esimle yeni kesfettigimiz bir hazineyi paylasalim dedim, eminim ki cogunuz okumussunuzdur, ama bana Sezai Karakoc'u okumak hic nasib olmamisti. Birincisi en sik duydugum iki siiri Mona Rosa ve Ey Sevgili'den dolayi. Tuhaf bir sekilde bu siirler bana cok farkli gelmis, alisamamistim bir turlu uslubuna. Ikincisi ise ben Sezai Karakoc'un nesir yazdigini hic bilmiyordum. Ve gecenlerde Burc Fm de bir radyo programinda Sezai Karakoc'tan Kultur Bakanligi buyuk odulu almasi hasebiyle bahsedilen bir anekdot vardi. Arastirmaci soyle bir tesbitte bulundu:

"Gecen yuzyilda medeniyetimizin guclu felsefesini anlayamadigimi ve yasayamadigimiz icin Bati felsefesi karsisinda gucsuz kaldik, oyle hissettik, ve bu aydin ve mutefekkirlerimize de bile yansidi. Bunlarin arasinda uc isim vardi ki, bati medeniyetine, kulturu ve edebiyatina tamamen vakif olmuslar, fakat onunla olan fikir catismasindan galip cikarak kendi medeniyetimize olan inanclarini ve guvenlerini pekistirmisler ve bize de bunu muhtesem eserleriyle duyurmuslardir, bu isimler Nurettin Topcu, Necip Fazil ve Sezai Karakoc'tur. " Iste bu sozler beni vurdu ve hemen yine daha once okuyamadigim Nurettin Topcu'nun eserlerini de arastirmaya giristim Sezai Karakoc'la beraber...Neden mi benim icin cok onemliydi? Cunku Amerika'da yasayan biri olarak bu medeniyetin anlayis, dusunce yapisi ve hayat felsefesi ile fazlasiyla icli disli oluyoruz. Yasadigimiz gibi dusunmeye basliyoruz, en basit ornegi " Insan kendi fiilerini kendi yaratir" "hayat bir mucadeledir" vs gibi kavramlar bize yasam tarzi itibariyle sessizce veriliyor. Hayata ve insanlik macerasina dair batili aydinlarin soyledikleri mihenk tasimiz haline gelebiliyor. Iste Sezai Karakoc'u okumak, evrensel bir sekilde, butun insanliga hitap ederek insanoglunun macerasini cok dogru sekilde Islam medeniyetinin isiltili penceresinden gosteriyor...Aradigimiz sorulara cevap oluyor ve bize sunulan butun aciklamalarin ve hayati anlamlandirma claismalarinin cok otesinde orjinal, bizi kendimize getirip medeniyetimize olan inancimizi ve guvenimizi pekistiriyor...Ben su an itibariyle bir siir kitabini okudum ve su an Ruhun Dirilisi adli kitabini okuyorum, Baska Sezai Karakoc okumuslar ne derler acaba?

Monday, January 15, 2007

Ne kadar guzel ne kadar manidar


Bayrak

Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü !
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver !
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.
Yurda ay yıldızın ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün.
Kızıllığında ısındık,
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün.
Gölgene sığındık.

Ey, şimdi süzgün, rüzgarlârda dalgalan;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim;
Yeryüzünde yer beğen:
Nereye dikilmek istersen
Söyle seni oraya dikeyim!


Arif Nihat Asya

Wednesday, January 03, 2007

Bu kitaplarin dili cok agir ama....

Bloguma didaktik seyleri yazmayi sevmiyorum ama gonul bu dertle dolup tasinca paylasmak gerek diye dusundum. Herhalde tarihte dil kaynaklarini bu kadar hizla kaybeden ve hatta sozluklerine kelime eklemek yerine sozluklerinden kelime atan(?!!!) -hem de binlerce- bir millet daha yoktur bizim gibi. Ingilizce dili dunya dili olmasini gururla ilan ederken, dile baska milletlerin dilinden giren sozcuklere sahip cikip kendinin yapmasini bilmisti. Bizse cihan devleti kadar genis olan dilimizi gururla gelistirmek dururken, yabanci kelimeleri veya Arapca-Farsca kokenli kelimleri dusman ilan ederek nasil yuzlerce yillik medeniyetimizden kaybetmisiz. Zenci kelimelerdi onlar, tu-kakaydi. Artik paranoya noktasina ulasan "hassas" "Turkcecilige" en guzel ornek, Arapca ve Farsca kokenli Turkce kelimeleri konusmayi bize siddetle yasaklayan lise edebiyat ogretmenimizdi. Daha okuldaki ilk gunumuzde, ust siniftaki ogrencilerin endiseli uyarilariyla "m" harfiyle baslayan hicbir kelimeyi kullanmama tavsiyesi aldik cunku olaki hocamizin gazabina ugrayabilir, gunu gelince "masa" kelimesinin bile bu koklerden geldigi soylenebilirdi. Bu trajikomiklikler icinde yatili okul gunleri hizla gecerken, edebiyat derslerinde, Baudlaire'i, Molier'i, Montaigne'i, Montesqiou" yu okur, is Mehmet Akif'e gelince burun kivirirdik ve anlamazdik da...

Universitede aldigim harika egitim vesilesiyle kendi kultur ve tarih kaynaklarimizla daha cok hasir nesir olunca, bizim asrimizin buyuk alimlerinden, milliyetci ve kultur uzmani Erol Gungor'un bir kitabindaki su sahane yorumuyla karsilastim: Turkce'yi Orta Asya steplerinde konusuldugu halinde dondurmeye calismak, olgun yastaki bir insanin, konustugu dili yasaklamak ve bebeklik zamanindaki dilini kullanmasini taleb etmek gibidir". Evet, medeniyetin gelismesinin gostergesidir dilin gelismesi, ve de dilin zenginligi hep ovunc kaynagi olmalidir.

Hem ne demis Dede Diderot:
" Butun umidlerimizin temeli dil. O istikrara kavusmaz ve gelecek nesillere butun kemaliyle aktarilmazsa, yazdiklarimizin yarinindan nasil emin olabiliriz?"

Velakin biz boyle dusunsek de, daha 40-50 yil oncenin dil zenginliginden tamamen uzak bir nesiliz. Dili agir kitap demek istemiyorum ve dili zengin kitap diyorum, boyle kitaplari okurken hep icimizde bir ses olarak duydugumuz, "ama bunun dili cok agir, anlamadigimiz kelimeler var" serzenislerimizi nasil karsilamak gerekir? Kitabin amaci bize ogretmek, bizi zorlamak ve gelistirmek degilmidir? Kitabin dilinin halihazirdaki seviyemize inmesini beklemek bize ne kazandirir ve makul bir istek midir? Eksigi olan agir-zengin dilli kitaplar midir yoksa kelime hazinesi gerektiginden cok az bizler mi? Yoksa olgun insanlar bebek dilini ogrenip hep oyle mi konusmali? Bebeklerin bizim dilimizi ogrenmeleri onlari zorlayacagi icin yormayalim mi bundan sonra yavrucaklari?

Siz ne dersiniz?